İngilizce öğrenmek için ilk cevap vermemiz gereken soru nedir?
"Neden bazı insanlar genel İngilizceyi akıcı bir şekilde kullanırken bazıları belli bir noktada takılıp kalmaktadır?"
Eğer siz de o "takılıp kalanlar" başlığı altında yer aldığınızı düşünüyorsanız muhtemelen aklınızda aşağıdaki yanlış fikirler vardır.
Dil eğitimi en iyi yurtdışında alınır.
Bir dili iyi öğrenebilmek için çok fazla zaman ayırmak gerekir.
Yabancı eğitmenlerden ders almadan olmaz bu iş.
Benim dile yatkınlığım yok.
Dil eğitimine tonlarca para harcamak gerekir.
Haftalık 10-15 saat kurs almak gerekir.
Ancak cevap bunlardan hiç biri değildir.
Bazı insanlar İngilizceyi akıcı bir şekilde kullanırken bazılarının belli bir noktada takılıp kalmasının tek sebebi...
İngilizce öğrenmeye olan yaklaşımdır.
ve ne yazık ki...
Birçok kişi dil öğrenmeye yanlış şekilde yaklaşır.
Bakalım şu hikaye size tanıdık gelecek mi?
Kurs Hikayesi:
Dil eğitiminize başladınız bir süre kurs aldınız. Aldığınız eğitim boyunca belirli pratik yapma fırsatları yakaladınız ancak kurs biter bitmez kışlıkların dolaba kaldırılması gibi İngilizce de kenara kaldırıldı çünkü kullanım alanı bulamadınız.
Yurtdışı Hikayesi:
Baktınız ki bu işi öğrenmenin en ideal yolu İngilizce'nin konuşulduğu ülkelerde eğitim görmek. Siz de böyle bir programa yazıldınız. Kalacak yer, uçak bileti ve eğitim ücreti için güzel bir ödemenin ardından 2 aylık yurtdışı eğitim maceranıza başladınız. Başlarda utangaç olsanız da sonraları giderek açıldığınızı gördünüz. Haftalık ders programınız 16-20 saat arası ve sabahtan derslere öğleden sonra da gezmeye gittiniz. Sonra ülkeye döndüğünüzde bir miktar özgüven kazansanız da 2 aylık kursun dişinizin kovuğuna yetmediği gerçeği ile karşılaştınız.
Dil Eğitimi Uygulamaları:
Az çok aşina olduğunuz "pratik olmazsa olmaz" sözüne güvenerek günlük olarak dil eğitimi uygulamalarına sardınız böylece her gün 15-20 dakika pratik yaparak elde ettiğiniz seviyeyi korumaya çabaladınız ancak bir süre sonra bu uygulamaların tekrardan oluşan yapıları içinde sıkılmaya başladınız. 15-20 dakikaya bile eliniz gitmez oldu. Tüm bunları denemenize rağmen hala işler istediğiniz gibi gitmedi çünkü sadece bilgisayar oyunu oynayan kuzeniniz bile sizden daha akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyor.
Hikayeler tanıdık geldi mi?
Peki nerede yanlış yaptınız?
Muhtemelen İngilizce öğrenmeye karar verdiğiniz anda hata yaptınız çünkü büyük ihtimalle bir yol haritası olmadan yola çıktınız.
En büyük hata dil eğitiminin satın alınabilir bir şey olduğu düşüncesidir.
Ne yazık ki dil eğitimi için para ve zaman harcamak gerekir ancak bunların yapılması bir sonuç getirmez. Herhangi bir kurstan 2-3 kur dil eğitimi satın almak, bir uygulamanın belli bir bölümünü bitirmek veya yurtdışında birkaç aylık eğitim almak dille olan mücadelenize bir katkı sağlamayacaktır çünkü sizin için bir yol haritası çizmeyecektir.
Üstelik çabalarınızın sonuç vermemesi motivasyonunuzu kıran en büyük etkendir. Üstelik aldığınız eğitimlerin amacı, sonunda öğrenilmiş çaresizlikle bu işi bırakan bireyler değil, yol haritasında bir sonraki adıma hazır bireyler yetiştirmek olmalıdır.
"Geçmişteki başarısız girişimlere rağmen hala bu konuda başarılı olabilirsiniz."
Bir yabancı dil öğrenmek dünyamızı genişleten, farklı kaynaklara ulaşmamızı sağlayan, gezilerimizi kolaylaştıran ve diğer kültürleri daha derinlemesine incelememize izin veren bir durumdur.
Anadilimiz dışında bir dil konuşmak, o dildeki insanlarla iletişim kurabilmemize olanak sağlar. Kültürel sınırları ortadan kaldırır. İş dünyasında bizlere hizmet eden güzel bir araca dönüşür ve okulda araştırmalarımızı genişletebilmemize olanak sağlar.
Seyahatlerimizi düşündüğümüzde sadece mekansal bir yolculuğa değil de kültürel bir yolculuğa da bizi sürükler. İçinden geçtiğimiz şehirlerden, ülkelerden ve toplumdan daha fazla tat almamızı sağlar.
"İyi güzel hoş da, Sefa hocam nasıl öğreneceğiz biz bu İngilizceyi?" dediğinizi biliyorum. Öncelikle dil öğrenmeyle ilgili şu 3 mite bakalım.
Dil eğitiminde ilerlemenizin önündeki 3 mit
Belki maruz kaldığımız reklamlar, belki yıllardır süregelen bir yanlış anlaşılmadan kaynaklı ancak daha dil öğrenmeye başlamadan öğrencilerin yabancı dilde başarılı olmalarının önündeki engel şu 3 mite inanmış olmalarıdır.
MİT #1: Dil eğitimi yurtdışında alınmalıdır.
Bir dil edinebilmemiz için ona maruz kalmamız bir şart ve yurtdışında çıktığımızda ister istemez öğrenmek istediğimiz dili kullanmak zorundayız. Bu da bize minik bir avantaj kazandırabilir ancak şart değildir.
Yurtdışında olmamız dile maruz kalışımızı önemli ölçüde değiştirmeyecektir. Üstelik şöyle de bir gerçeği kabul etmemiz gerek, eğer bir dil kursu veya yurtdışı eğitim programıyla gidiyorsak illa çevremizde bizim gittiğimiz okulu seçen ve anadilimizi konuşanlar olacaktır. Bu durum da ciddi paralar ödediğimiz yurtdışı dil eğitiminden beklediğimiz ve zaten mühim olmayan etkiyi kıracaktır.
Eğer mühim olan dile maruz kalmamız ise bu daha çok bizimle alakalıdır, çevremizle değil. Yurtdışı deneyimimizden daha etkili şekilde kendimizi öğrenmek istediğimiz dil ile çevreleyebilir, ciddi paralar ödemeden bunu başarabiliriz.
MİT #2: Dil eğitimi için ciddi paralar ödemeliyiz.
Para hepimizi uzmanlara ulaştıran bir etkendir evet ancak tek etken değildir. İnternetin bu denli büyüdüğü ve sonsuz bir kaynak oluşturduğu dönemde ödediğimiz paralar bizim yerimize dil öğrenme ile olan mücadelemizi çözmez.
Örneğin motorsikletimiz bozulduğunda bunu para karşılığı tamir ettirebiliriz ancak dil edinimi böyle değildir. Kaliteli eğitimlerin, eğitmenlerin ve kitapların elbette etkisi yüksek olacaktır ancak eğer sorunumuzu ve bunu nasıl çözeceğimizi biliyorsak kendimize faydalı olabiliriz. Yani asıl mesele ne kadar ödediğimiz değil doğru ve bize uygun bilgiye erişebilmektir. Günümüzde internetten öte ücretsiz bir kaynak yok ve inanın biz eğitmenler de bu kaynağa sıklıkla başvururuz.
Ancak internet gibi açık bir kaynak bilgi kirliliğini de beraberinde getirecektir. İşte dil eğitimi konusunda ciddi paralar ödemekten daha dikkatli olunması gereken bu bilgi kirliliğidir. O yüzden iyi bir analizle neye ihtiyacınız olduğunu görmek ve buna yönelik hareket etmek en doğrusudur. Yani konu yine doğru yol haritasına sahip olmakla alakalıdır.
MİT #3: Benim dile yatkınlığım yok.
Ne yazık ki zaman zaman öğretmenlerde de duyduğum bir tabir bu ve inanmadığım bir gerçek. Evet dil yeteneği dediğimiz bir gerçek vardır. Mesela ben konuşurken çok tutuk olduğumu biliyorum. Akıcı ve etkileyici konuşamadığımı düşünüyorum, oysa bazı arkadaşlarım bu konuda çok iyiler. Ancak iş yazmaya geldiğinde bir çok arkadaşımdan daha iyi yazılar çıkartabileceğimin de farkındayım. Eşim Berçin, benden çok daha fazla kitap okuyor çünkü çok daha hızlı okur bense ondan daha düşük hızla okuyorum. Yakın arkadaşım Burak farklı yörelerin aksanlarını taklitlerini yapmakta çok iyidir. Bu yazdıklarımın hepsi Türkçe'yle yani anadilimle ilgili.
Diller içlerinde farklı beceriler barındırır ve bir becerinin diğerinden ağır olması kendi anadilimizde bile var olan bir durumdur. Bunda bir yanlış yoktur. Önemli olan bizin nasıl bir yeteneğe sahip olduğumuzu keşfetmektir. Bir de eksiği olduğumuz noktaları iyi belirlemek ve bunu üzerine gitmek. Ne yazık ki İngilizce öğrenen öğrenciler kendilerini sadece "konuşma becerisi" ile değerlendirir ve bu konuda iyi olamadıklarında dile yatkın olmadıklarını düşünürler.
Oysa konuşma becerisi bile kendi içinde alt başlıklara ayrılabilir ve her bir başlık farklı beceri ve eğitimler gerektirir. Diksiyon, ikna, topluluk önünde konuşma veya birebir konuşma her biri kişiden kişiye farklılık gösterir. Dil dediğimiz de 4 ana beceriden oluştuğu için kendimizin ne konuda daha etkili olduğunu keşfetmek iyi bir başlangıç noktası olacaktır çünkü güçlü olduğumuz beceri sayesinde diğer becerileri de geliştirmemiz mümkündür.
Güzel haber: Bu işin kanıtlanmış bir çok yöntemi bulunmaktadır.
Bin yıllardır insanlar dil edinmek için çaba harcamaktadır ve bunun bir sonucu olarak da ideal sonuçlara ulaşılan yöntemler geliştirilmiştir. Doğru bir yol haritası izleyen eğitim sistemlerinin veya dil eğitimi hususunda iyi bir politika benimsemiş ülkelerin sonuçları buna güzel birer örnek olabilir. Buraya kadar dil öğrenmenin nelerle ilgili olmadığını konuştuk, peki dil edinmek neyle ilgili? Bunun doğru yöntemi nedir?
ancak...
İlk yapmamız gereken şey dile olan yaklaşımımızı değiştirmemiz gerekir. Bunun için de çocukluğumuza inmek gerekir. Öyle psikologların yaptığı gibi değil, anadilimizi nasıl edindiğimizi anlamak yabancı bir dil edinmemizde bize yardımcı olacaktır.
Çocuklar dili nasıl edinir?
Kendi anadilimizi edinirken aşağıdaki 4 adımdan geçeriz.
Dinleme Becerisi (Listening Skill): Öncelikle dile uzun bir süre maruz kalırız ve çevremizi sıklıkla dinleriz. Kendi anadilimize, okuma, yazma ve konuşma becerilerimizden önce anlama becerilerimiz gelişir. Özellikle İngilizce öğrenen kişiler bu sebeple "Ben anlayabiliyorum ama konuşamıyorum" klişesini söylerler.
Konuşma Becerisi (Speaking Skill): Dinlemeye yeterince maruz kalan çocuklar duyduklarını taklit ederek çevrelerindekilerle iletişime geçmeye çalışırlar ve konuşma becerilerini geliştirirler. Burada taklit oldukça önemlidir. İçerisinde aksanı, tonlamayı ve duyguyu da barındırır.
Okuma Becerisi (Reading Skill): 7 yaşımıza kadar dili çevremizle iletişime geçmekte kullanırız ancak bu iletişim sözeldir, yazıma geçmemiz eğitim hayatımızla başlar. Okula başladığımız öncelikle okuma, daha doğrusu okuduğunu anlama becerisi üzerine düşer.
Yazma Becerisi (Writing Skill): Yeteri kadar okumanın ardından ilköğretim 3. sınıfa geldiğimizde artık bizlerden yazılı olarak kendimizi, duygu ve düşüncelerimizi ifade etmemiz beklenir ve yazılı bir şekilde anadilimizde kendimizi açıklayabiliriz.
Kendi anadilimizi edinirken kimse bizlere dil bilgisi (grammar) eğitimi vermemiştir. 7 yaşımıza kadar hiç bir dil kuralını öğrenmeden anadilimizi kullanabiliriz. Ayrıca anadilimizi edinirken kimse bizim için çeviri (translation) yapmak daha çok açıklama yapar, yani yeni bir kelimeyi veya kavramı anlayamadığımızda büyüklerimiz bize bunu açıklar.
Peki neden İngilizce öğretilirken önümüze ilk olarak "dil bilgisi" sürülüyor?
Bunun tek bir cevabı olabilir, eski bir alışkanlık. Ne yazık ki ülkemizde müfredat odaklı bir dil eğitimi söz konusudur. O yüzden gerek eğitmenlerin gerekse sistemin sürekli olarak kendini yenilemesi, çağı yakalaması gerekir. Dünyadaki yaklaşımları, iyi örnekleri ve istenen sonuçları takip etmek lazım.
Eğer Türkçe'yi böyle öğrendiysek...
O zaman bizler anadilimizi nasıl edindiysek aynı yolu izleyerek kendimizi geliştirebiliriz. Yani demek istediğim ağır bir dil bilgisi eğitimi ile İngilizceye öğrenmeye başlamak yerine kendi öğrenme maceramızı Input-Output Teorisi olarak bilinen bir yaklaşımla değiştirebiliriz. Yapacağımız şeyse çok basit.
Öncelikle dil becerilerini ikiye ayıracağız.
Aynı Türkçe öğrenirken olduğu gibi İngilizcede de algıladığımız becerilerimiz ürettiğimiz becerilerimizi geliştirir. Yani yeterince dinleme yaparsak bu bizim konuşmamızı şekillendirir çünkü bu konuda yeterli gözleme ve girdiye sahip oluruz. Aynı şekilde yeterli okuma ileride yazma becerisini geliştirir. Ayrıca unutmamak gerekir, algıladığımız becerilerimiz daha önce gelişir.
O yüzdendir ki sürekli olarak "Ben anlıyorum ama konuşamıyorum" der insanlar. Çünkü dili duymak ve algılamak konuşmaktan yani üretmekten önce gelişir. Türkçede de bu şekildeydi, bir yabancı dilde de bu şekildedir.
Bu yüzden algıladığımız becerileri "Receptive Skills", yani Input, yani girdi olarak adlandıracağı. Dili üretmemiz gereken becerileri ise "Productive Skills", yani Output, yani çıktı olarak adlandıracağız.
Çözüm de sorun da aslında bu!
İşte konuşmak isteyip de konuşamama, yazmak isteyip de yazamama sebebimiz bu. Genel İngilizce Öğrenmeye Nereden Başlamak Gerekir? sorusunun cevabı da bu. Sanıyorum kimse "Ya ben İngilizce Dil Bilgisine karşı ilgiliyim, öğreneyim dedim" şeklinde bir söylemle bu yola çıkmıyordur. Hemen hemen hepimizin amacı yazılı veya sözlü olarak karşımızdakilerle iletişime geçmektir. O zaman üretmek istiyorsak öncelikle biz dinleme ve okuma becerileri için çokça materyal tüketmeliyiz. Yani bir girdi (input) olmadan bir çıktı (output) beklemek çok yanlış olur.
Öğr. Gör. Sefa KIRLI
İzmir, Türkiye
İntizam işin yarısıdır.